9 Ekim 2011 Pazar

fırtına anlatttı

işte şimdi düşecek balık
bildiği tüm masallardan düşecek
ayrılacak kıl gibi incecik kılçığından rahim suyunun
gözü düşecek uçurumdan
görmediği parmaklar görecek
toprağı tutan
az sonra ağlayacak balık
evini kusacak
sonsuz
bir arada tutabilmek için aklı ile kuyrugunu
eriyecek mumdan kalbi
gidip gelmekten yaralı kıyı
yok olacak dev bir tekmesiyle Tanrı'nın
kumdan dostluklarını aramayacak
savrulup duran bulutu taşımayacak artık
işte şimdi kafasız balık
gövdesiz balık
kuyruksuz balık
gözenekleri bir bir açılan balık
bulabildiğim en geniş gökyüzü için çığlık

21 Ağustos 2011 Pazar

Nasil bir

Yapraklar henuz kurumamisti
Seni buldum
Agac golgelerini unuttum
Unuttum seni ararken
Geri geri kostum
Seni unuttum
Once kendimi
Bir koku vardi
Onu da unuttum sonra
Boyun cukurumda babamin beyazi
Soylemeyi unuttuklarim
Agzimda yabani, igneli bir bitki
Kimi opsem canim yaniyor
Unutuyorum

9 Ağustos 2011 Salı

uzak ara okyanus

gölge
göz tuzum
dudakların uyuşana dek
öp beni
koridorun sonunda
seslerin buluşup kayboldugu yerde
buzdan duvara sırtını ver son kez

yokluğun ter ile çözülmüş yoğunluğu
varlığın buharlaşmış ağrısı gölge

dudaklarım uyuşana dek
öptüm buzdan duvarları
bütün metal tuzdan sabahları
her kapını
ruhum bir demet yaban otuna dönene dek
sakladım yağmurdan seni
yosundan bir parmakla gez geceleri
beni gez
odamda gez
saçlarımda yürü


gölge
gitme geceleri






1 Ağustos 2011 Pazartesi

kusa

deli
hadi deli
delir deli
deli deli
deldin beni
diktim seni
deli gibi
deliriyorlar
de ayrı
lirik olarak
sessiz harfli
inci gibi
işliyorum
kemik özü
ıslak arıyor
köpek kokuyor
aç bacaklarını
annen istiyor
kadını bul
kadını düğümle
çiğ kedini
koy sakatı
katran gibi
kasıktan
sonsuz
terli
ey acılı
ver acımı
kör makas
deli makas
deldin makas
eri
kadın ol
erkek ol biraz
çiğ ol
gerdan gibi
öt kuş gibi
at gibi bak
balyoz ol
sualtı
son
çığlık
ve son

19 Haziran 2011 Pazar

koku

kuyusundan uzaya ışınlanan
deniz canlıları için
güvertemiz ıslak
biz salıncak çocukları
güneşe doğru yüzen
sütlü kahvaltılar

13 Haziran 2011 Pazartesi

olunayd yasası

eriyerek ve yayılarak ve küçülerek yalınayak kar taneleri kurşun ağırlığında bilirsin kurşun ağırlığı küçük kızlar henüz çok küçükken kurşun tadar kusar kırmızı kırmızı karanlık kim ne derse eritsin göğsümde göğsüm diye diye diz kapaklarım açılmıyor çok genç savaş için çok genç ruhum turuncu ve bir o kadar kirli artık ordum ağzında haşlanmış yumurta tadı küçük kız zorla ye zorla kus çık çık terk et kus zehirli o sus tut git koş şimdi gel yık kus artık titre herşeyi titretene kadar terinle ıslanana kadar mutlaka bir bildikleri var şşşşşşşimdi gökyüzüüüü ve kelimeler bazen katildir yanyana düşen katillerden en az biri mutlaka ölecektir hayır çok genç ruhum bir savaşçı için çok genç ve ben hiç olmadığı kadar bir kirlinin banyo suyu gözlerim bağlı sırtımda martı çığlıkları hayat elbette uzak ama hiç olmadığı kadar ve belki gerçek senin bin aynalı odan orada gördüğünü sandığın değil gördüğünü bildiğin kadar gerçek olan gerçek tek ve seni yok saymak geriye doğru bardaktan geriye sarkar gibi birer birer damlatarak seni hiç bildiğim gibi olmamış gökyüzü ve benim de çatımda süvariler bekliyor tabutlarında ben burdan geçti gitti bak gördüğüme gördüm demem artık.

9 Nisan 2011 Cumartesi

sırtlarımızda eriyecek krallığınız elbet

bugün karanlık ya da değil
dünden farklı değil bugün
onların kurutulmuş zevk çığlıkları arasında
sözler yalandan ya da değil
yokediciler odalarını uykuya hazırlıyor
ettiğim küfürler estetik ya da değil
siz vurun biz susarız
siz kırın biz toparlarız
siz öldürün temizleriz biz
siz itin biz yine de severiz
bitkiler yakın akrabamız
duyularımız esiri varlığınızın
bedenimiz ebediyete kadar zaten sizin
ruhumuz bekçisi her kapınızın
siz manzaralı her ev makul bize
açlık var susuzluk ya da
siz isteyin sarılırız zevkle
gerçeğe ihtiyacımız yok bizim
siz söylemedikçe
yuvarlayın yokuştan nesiller boyu tepetaklak
inanın herşey sizi mutlu etmek için bu hayatta
böyle bir hizmet
böyle bir yaşam şekli
karanlık ya da değil

28 Ocak 2011 Cuma

kuzey

ayaklarını gördüm kalabalıkta
kararsız savrulan ayaklarını
ayakların Kuzey'de bir ülkede
parmak araların buz dolduruyor
kış gibi yakın, yalnız
parçalarında ölmek kadar fazla
çok fazla
evrenin öbür ucunda yalnızlık
sen yoksun
kimse yok aslında

7 Ocak 2011 Cuma

kumlu enfeksiyon

kadın
ağladın
tutundun düşerken
ya da tutunamadın
kalbin sokak çocuğu
sokak sokak tekmeleyin çocuğu
ellerin yaşlı senden
tırnakların özensiz
ellerin senden güçsüz
kadın
köpeklerin ağızı
arkandan küfür gibi
yüzüne tükürür gibi
yankı bu
duyulmadın
sen hep geri geldi sana
sen hep yeni kollar ve sırtlarla
kimsenin varoluş ağrısına oral
kimsenin yokoluş kararına çare değilsin

6 Ocak 2011 Perşembe

3koridor+1bahce

Bir görüntü.
Issızlık.
Akan, durdurulamayan.
Kaldırıp atılamayan.
İçine çekersin, yakar.
Büyür.
Büyük bir gezegene dönüşür.
Yutarsın.
Tüm organların tutunma duvarlarından ayrılır.
Sonra vakit bir evin içine dolar.
3 koridoru 1 bahçeye açılır evin.
Organlar ve misafirler bahçede ağırlanır.
Bahçede kuşlar, ağaçlar.
Ağaçların dallarında taze an meyveleri.
Koridorlar döller kökleri.
Koridorların kapısı olmaz.
Koridorlar köşeleri yabani bahçelerde soluklanırlar.
Koridorlar sever.
Koridorlar öfkelerini bahçelerinde haykırırlar.
Bu yüzden koridorlar soguk duvarlarla ulaşır bahçelere.

tuz

bildiğin çirkin oyunlar
benim yüzümde de kan var
korkan kelime her seste
burada cennetten uzaklar

girdiğin çirkin oyunlar
sözde içinde korku var
öfkeden kuru kalmışlar
ah yanık, yazık, yanık


www.myspace.com/narinnar

bitmiyorlar

boğazımdan uçuruma
uğultular ve ruhlarla
oradan da göğsüme
titreten bir rüzgarla
düşüp duruyor kelimeler
herbiri kayboluyor
gidiyor gidebildiğince
sessizce ıslanıp eriyor

bilmiyorlar bir ayrılık var
gittikçe kayboluyor
duvarımda alevden delikler
boğuluyor
yenilip duruyor
bilmiyorlar bir ayrılık var
gittikçe hapsediyor
karşımda bekleyen gölgeler
biliyorum dinlemezler

ve biliyorum bitiyor
hem de sonsuza kadar
beni birinin içine sor
kaçar gibi sanki
kesin
hissiz kaldım

açlık

ve kadın gözlerinden kurumuş yaprakları sökecekler
senin dinginliğin ruhun acı kök sularından beslenir
asit otlar ciğerlerin ve
duvarlarında adını taşıyan korkuluklar karartırlar
bir sürü doğar yokluğundan
onlara yetecek kadarını verirsin
açlıkla saldırırken varlıgının tutunma koridorlarına
senin hastalığın şifasıdır nehirlerin

merkür

gölgelerin de gölgesi var mı?
gezegenini al
odandaki anlamsız ışık halkalarına götür.
yıkasınlar onu
göbektaşında çiğnesin eti bol kadınlar.
üstünde zıplasın tüm gerileme hareketleri.
açılarını ısırsın sokak köpekleri.
böylece durulsun
sonra sevelim kucağımıza alıp
saçını başını
bu sırada öğrenelim acısız öğrenmeyi,öğretmeyi.
vur.
böyle leylak leylak vur
insan gibi vur.
kendine vuruyormuş gibi
eşiği bilir gibi
kırılır gibi vur
kırıl vurduğunda
ağaç dalı gibi kırıl
yumuşakça düş
tüy gibi
güzeller güzeli
vururken öyle narin ol ki.

gittim ben

karşı kıyı gökyüzü
ben bulut
ben orman
içinden geçtiği her delikte
yeniden varolan
ben hem bir acı hep bir sancı
balıklar gibi solungaçlı
ben okyanus sen benden kus
dikbaşlı bir sürüngen
kendini bırakmış bir kuş
yokuştan yuvarlanan bir taş
ben karanlık bir ışık
yağan yağmur
ıslan saçım
iki yoldan gider yarım
bilemedin sevmeyi
şimdi herkes ben
hepsi sen
gittim ben

...................................

Uzayda bir adam
ölü bulunmuş
Sırtlanmış kolsuzlar
sırtı soyulmuş
içinden çıkmış kir
parlamış organ
adamın seveni sevmeyeni yok
kurdugunuz cennet sahnesi
savurgan
üzerinde bozuk oğlanlar
gitmişiz çoktan
kırılmasaydı adalet kalemim
öfke kokmadan terkederdim
kirli ağızlarda dünya yuvarlanıyor
çiğnemeden yutan bataklıklar
gün kapıda
eriyeceksiniz.

5 Ocak 2011 Çarşamba

senden korktum ben

senden korktum ben
şimdi karşımda yüzün
gözlerinde buz mevsimi
rüzgarı ağzından aceleci
soluk, yanık, donuk, bulanık

senden korktum ben
kocaman ellerinde
havayı belinden kavrayacak bir hal
uzun bacaklarında
yeri sarsan bir ısrar

senden korktum ben
omuzlarında dev yük gemileri
bense narin kayığımda
bir sağa bir sola

senden korktum ben
çıplak teninde kıvrımlar
çetin bir yol taşır
kederli ve dikkatli dudakların
ve rüzgar

senden korktum ben
aynada yarattığın bu oyunundan
görkemli oyunundan
ezberlemiş gibi acıyı
ben savrulurken
sen öyle dururken
ben savrulurken
bir sağa bir sola

yaratık

kimse bugün beni yormasın
bir güz şarkısı geliyor yakın
o çirkin gözlerini üstümde yakmasın
gözler ve gökler beni saklar korkmayın

o gitti
ve bitti
bilen bilir sormayın
bulutlar bir şarkı
şimdi herşey anlamlı
tırnaklarım, dudaklarım, şarkılarım
ben varım
kendini yok eden ruh
benden başka benden bu

göğsümde bir yaratık
onun ağzı kor bir tutkal
kayıklar, kayalıklar bugün yalnız

yoksa yalnız bir o mu var

insanlar, sokaklar ona ağlar
izliyor kargalar
biliyor onlar.
ağaç dallarını bırak
beni bırak
bırak düşmeli bazen
uzun ince düşmeli

u

uyu
bahçede meyveler var
bizde başlıyor herşey
bize varıyor erirken
uyu
sarılmak ister kuyu
saçlarında sakladıgın koku
bulutlar kimin evini yağdırıyor
gece oldu uyu
gökyüzünü içinde tut
nehirler doğurdu seni
uyu
                                             balıkların söyleyecekleri var